1791 Yılında pek çoklarının günümüzde ismini dahi duymadığı bir dahi dünyaya geldi. Gündelik hayatta kullandığımız basit aygıtlardan, yüksek teknolojiye sahip makinalara kadar sayısız buluşa öncülük eden bir bilim insanıydı. Michael Faraday, İngiltere’nin kenar mahallelerinde yoksul bir ailenin çocuğu olarak doğdu. Okul çağına geldiğinde öğretmenleri, annesine bu çocuğun “yeterli zekaya” sahip olmadığını söyleyecekti. Keza iletişim kurmakta zorlanıyor, kendini ifade etmekten aciz görünüyordu. 12 yaşında okulu bıraktı. Bir daha okula gittiğine dair hiçbir kayıt bulunamadı. 13 yaşında bir kitapçıda kitap ciltleyerek evine destek oluyordu. Boş kaldığı zamanlarda ise ciltlediği bu kitapları okuyordu. 21 yaşına kadar kitap ciltleyen Faraday’ın hayatı Londra Kraliyet Enstitüsü’nde düzenlenen “halk için bilim” adlı etkinliğe aldığı biletle değişti. O gece, zamanının popüler bilim insanlarından Humphry Davy’nin elektrik üzerine gösterisi vardı. Faraday, Davy’nin söylediği ve yaptığı her şeyi not aldı. Yazdıklarını 1812 basımı "Sir Humphry Davy Royal Enstitüsünde” adlı kitapta toplayıp Davy’e hediye etti. Bu hareketiyle Sir Davy’nin dikkatini çekmek istiyordu.
Humphry Davy, çalışmaları sırasında geçirdiği bir kaza nedeniyle orta derece yaralanınca kendisine yardımcı olacak bir asistan arayışına girdi. Masasının üzerinde duran ciltli kitabın yazarı genç Faraday’ı hatırlayacaktı. Faraday kısa süre sonra asistan olarak göreve başladı. Temizlik işlerinden arta kalan zamanlarda laboratuvarda çalışan Sir Davy’e kulak kabartıyordu. Bu dönemde Humphry Davy ve William Wordsworth, bir muamma olan elektrik akımı ve mıknatıs etkinleşimi hakkında deney yapıyordu. Davy, Faraday’a “eğer isterse bu deneye göz atabileceğini söyledi.” Tabi alaycı bir dille. Bu sözüyle harekete geçen Faraday’ın ne yapabileceğine dair en ufak bir fikri dahi yoktu.
Elektriğin, tiyatro salonlarında gösteri aracı olarak kullanılması dışında günlük hayata dair sunulabilecek bir yararı yoktu. Faraday bunun üzerine günlerce çalıştı. Bir metal parçası, bir kap civa ve mantar tıpa ile oluşturduğu deney düzeneği ile elektrik akımını kesintisiz mekanik harekete çevirebilmişti. Metal çubuk, elektrik akımı ve manyetizma aracılıyla bir kase civanın üzerinde tıpkı kaşıkla çorbayı karıştırır gibi dönüyordu. Bugün gördüğümüz hemen her teknolojik aygıtın temeli bu deneyde tasarlanan model üzerine inşa edilmiştir.
Genç asistanı dönemin bilim adamları arasında bu buluşuyla popüler olduğunda Davy’nin yüz halini tahmin edebilirsiniz. Ortalığı derleyip toparlamak üzerine işe aldığı, girişken ama yetersiz gördüğü Faraday, dönemin iki bilim adamının kavrayamadığı elektrik ve manyetizma ilişkisini çözmüştü.
Sir Davy öldükten sonra laboratuvar’ın başına Faraday geçti. Her yılbaşında gösterilmek üzere gençler için bilim dersleri düzenledi. Böylece 13 yaşında tıpkı kendisi gibi kitap ciltletmek dışında kayda değer bir yetenek olarak görülmeyen çocuklara bilimi sevdirebilecekti. 1855’de başlayan bu gelenek günümüze dek devam etmektedir.
Michael Faraday ilerleyen yaşlarında hafıza kayıpları ve depresyonla savaşacaktı. Çalışmaları durma noktasına geldi. Bilimsel çalışma yapmak bir tarafa, okuduklarını dahi aklında tutamıyordu. Zihni gölgelenirken bile çalışmayı bırakmadı. Eşinin desteği ile hayata ve çalışmalarına tutunan Faraday, hayatının en kritik buluşlarını bu zor zamanlarda gerçekleştirdi. Işık ve manyetizma bağlantısını çözerek elektromanyetizma dünyasının kapılarını bizler için araladı.
“Kitap ciltleyerek bilim adamı olmak” tuhaf bir yargı değil mi? Hayatta hiçbir deneyimin küçümsenemeyeceğini, doğru kullandığımızda nelere sebep olabileceğini Faraday’a bakarak rahatlıkla görebiliriz. Henüz okulda yeni olduğu dönemlerde onda hiç bir ışık görmeyen öğretmenleri yargılayamayız. Zira dönemi itibariyle “çocuk gelişimi” yalnızca belli halk sınıfları içinde geçerliliği olan bir kavramdı. Geçer şart olmadığını Faraday gösterecekti. Peki döneminin önemli bilim insanı Sir Davy için durum aynı mı? Eğer Faraday, 13 yaşından o güne dek kitap ciltlemekte edindiği tecrübeyi Davy’e kitap hediye etmekte kullanmasaydı ne olurdu hiç düşündünüz mü?
O, yalnızca kitap ciltlemekle kalmadı, ciltlediği kitapları okudu. Okudukça artan merakı Faraday’ı dünyanın en saygın bilim insanları listesinde en üst sıralara taşıdı. Bizi de hayatı kolaylaştıran yeni bir medeniyet yoluna…
Yeni Isac Newtonlar, yeni Faradaylar, yeni Maxwelller aramızdan çıkabilir. Hiç kuşkusuz orda bir yerdeler. Biz onların farkında mıyız?