İnsan ırkı, bilinen tarihin ilk dönemlerinden bugüne dek bilgi ve dayanışma ile ayakta kaldı. Eğer biraz olsun dayanışma olmasaydı dondurucu paleolitik kış mevsimlerinden sağ çıkamazdık. Bilgi, nesilde nesile aktarılır ve kalıcıdır. Beraber yaşayabilme yeteneğini ve toplum hafızasını oluşturur. Yine de tarih öncesi zamanlar açısından bakarsak hepimiz yalnız birer avcıyız. bu yüzden kabiledeki diğer üyelere nazik davranmak bize tehlikeli bir şeymiş gibi gelebilir. Bu noktada temel ahlaki değerler olmadan bilgi; eksik, faydasız ve hatta zararlı olabilir. İyi haber şu ki; bilgi ile birlikte temel insani, vicdani sorumluluklarımızı öğreten, hatırlatan, perçinleyen öğretmenlerimiz var.
Bugünün yetişkinleri, ebeveynleri olarak bizler, geleceğimiz olan nesilleri insanlığa faydalı olarak yetiştirmekle yükümlüyüz. Ancak bunu tek başımıza yapmamız mümkün değil. Bireysel azimden çok, toplum olarak kolektif gelişimimizi sağlayacak yegane kaynak öğretmenlerimizdir. Sorumlulukları büyük, görevleri zordur. Bir nesil yetiştirmek adına kendi ailelerini geride bırakarak çalışan bu insanları anlamak hayati önem taşıyor. Ebeveyn olarak bir veya bir kaç çocuğunuz olabilir ancak öğretmenlerimizin onlarca çocuğu var. Evet sizin çocuklarınız da onların çocukları. Aldıkları sorumluluk, risk, özveri ve emek maaşla ölçülemez, sorgulanamaz.
Bir Çin Atasözü der ki;
Bir yıl sonrasını düşünüyorsan ekin ek. On yıl sonrasını düşünüyorsan ağaç dik. Yüz yıl sonrasını düşünüyorsan insan yetiştir.
İnsanlığa faydalı nesiller yetiştirmek için çalışan öğretmenlerimize karşı bizim de sorumluluklarımız var. Onları dinlemek, anlamak, yardımcı olmak için yapabileceklerimiz var. En az yapılması gerekenler kadar yapmamamız gereken şeyler de var. Onların çalışma şevkini kıran, yoluna taş koyan fikir ve söylemler yalnızca öğretmenlerimize yapılan bir haksızlık olmayacak. Tüm bir ulusa, insanlığa karşı yapılmış onarılması güç hatalara sebep olabilir. Öğretmenler, yeni nesilleri çağa ve bilimselliğe uygun olarak yetiştirme gayretiyle çırpınırken onların bu azim ve kararlılığını kırmamalıyız.
Konu eğitimde yenilik olunca hemen herkesin bir fikri olabilir. Ancak icra aşamasında sorumluluk almak “konuşmak kadar kolay” değildir. Özellikle bu icra faaliyeti son aşamada öğretmenlerin sırtına yükleniyor ve toplum olarak yeterli alaka, ilgi ve önem verilmiyorsa vahim başarısızlıklar kaçınılmaz hale gelecektir. İdealist öğretmenlerimizin her aşamada destek beklediğini ya da en azından kendilerine engel olunmamasını beklediklerini görüyoruz.
Bilsem Online adlı projemiz kapsamında sıklıkla öğretmenlerimizle konuşuyoruz. Bu süreç içinde konuştuğumuz o öğretmenlerin yaptığı fedakarlığı eminiz ki ebeveynler bilmiyor. Belki size hiç söylemeyecekler, hiç haberiniz olmayacak. Ancak biz onların yaptığı fedakârlıkları geçen şu kısa sürede bile defaatle gördük. Gece saatlerinde öğrencileri için bilgi – kaynak arayan, bunun peşinde koşan öğretmenlerin emeğini okuldaki mesai saatleriyle değerlendirmek ve haklarını böylece teslim etmek çok yavan kalacaktır.
İnsani ve vicdani ölçüler doğrultusunda bilginin öneminden bahsetmiştik. Irk, dil, din ayrımı yapmaksızın insanlığın faydasına çalışmak ulvi bir görevdir. Sonuçları itibariyle değer biçilemez. Aksi halde Louis Pasteur’ün aşılarını nereye koyabilirdik? Tekrar tekrar bu konunun önemini hatırlatmakla birlikte ulus olarak aklımızdan çıkarmamamız gereken gerçekleri de belirtmeliyiz.
Bir dünya gerçeği olarak yazımızın başında “hepimiz birer yalnız avcıyız” demiştik. Evrimsel olarak yardımlaşmak kadar şiddet ve öfkeye de eğilimimiz vardır. Bu büyük zafiyetin çağımızda, özellikle de ülkemizi çevreleyen coğrafyada ne denli acı ve gözyaşına sebep olduğunu görüyorsunuz. Şer tezgâhlayanlar daima olacaktır. İnsani değerleri hiçe sayan düzenin patronları ara vermeksizin çalışacak. Onlar kendi bildiklerini yapacak. Biz de kendi bildiklerimizi yapacağız. 100 yıl önce geldiler, halen piyonlarıyla geliyorlar. Biz bir kaleyiz, direnek noktasıyız. Bir gün kendileri de yine gelecek. O gün geldiğinde karşılarında fikri hür, vicdanı hür, güçlü bir ulus bulacaklar. İşte o ulus belki de bugünün çocukları olacak. Karşılarında tek saf halinde her şeye hazır bekleyecekler. Bir zamanlar sınıflarında bulunan tahtanın üzerindeki “Korkma!” ile başlayan dizeyi hatırlayacaklar. Zübeyde hanımdan olma, Selanik doğumlu Mustafa gibi kararlı ve emin olacaklar. Büyüdüklerinde ulusumuzu boğmaya gelenler için tıpkı Mustafa Kemal gibi “Bırakın gelsinler, onları milletin Harem-i İsmet’inde boğacağım” diyecekler. Bir daha bizi "hedef tahtasına" koymayı akıllarından bile geçiremeyecekler.
Her türlü şarta karşı hazırlıklı ve donanımlı nesillerimiz olmalı. Bilimde, sanatta, ahlak anlayışında örnek teşkil edecek insanlar yetiştirmeliyiz. İnancımız ve kültürümüz bunu gerektirir.
Ulusumuzun ve geleceğimizin tek varisi olan o çocuklar kıymetli öğretmenlerimizin sorumluluğunda. Bu büyük sorumluluk için biz de onlara tüm varlığımızla destek olmalıyız. Tüm öğretmenlerimizin 24 Kasım öğretmenler gününü kutlarız. İyi ki varsınız!